"Bir şeyi öğrenmek için, her şeyden önce onu sevmek gerekir." -Wolfgang von Goethe
Henüz 19 yaşında çiçeği burnunda bir üniversite öğrencisiydim. İstanbul Teknik Üniversitesi Gemi Makineleri Mühendisliği Bölümü'nü kazanmıştım. Üniversitedeki ilk yılımda sosyalleşmeye zaman ayırmak istiyordum ve sinema, müzik, satranç gibi başka birçok öğrenci kulübüne başvurduğum gibi dans kulübüne de kaydoldum. Tango öğrenmek istedim. Aldığım bu basit kararın hayatımdaki en büyük dönüm noktalarından biri olacağını kim bilebilirdi ki. Yine de asıl hikaye bu değil.
Tangoyu ilk dersten itibaren çok sevmiştim. Dans kulübündeki tango derslerim haftada bir kezdi fakat ben daha fazla zaman ayırmak isteyince dersin hocası beni diğer kur derslerine de davet etmişti. Böylece haftada 3 kez tango dersi alabiliyordum. İlk 3 ayım bu tempoyla devam ettikten sonra ilk kur dönemini tamamladık. Dönem sonunda kulüp arkadaşlarımızla beraber bir plan yaparak hep birlikte toplanıp bir milongaya gitmeye karar verdik. İçimizden biri Cuma akşamı için Beşiktaş'taki 'Milongahane' milongasını önerdi ve milonganın konumu kampüsümüze yakın olduğu için bu milongaya gitmeye karar verdik. Aralık ayıydı. Bu milongadan önce kulüp dışında hiç dans etmemiştim, dolayısıyla epey heyecanlıydım. Milongalarda nasıl giyinilir bilmiyordum, üstüme bir siyah gömlek, altıma bir siyah kumaş pantolon giydim. O zamanlar henüz bir tango ayakkabım yoktu, en şık kundura ayakkabımı ayağıma geçirdim ve erkenden kalabalık arkadaş grubu olarak hep beraber yola çıktık.
Milongaya vardığımda insanların yaptığı dansın bizimkinden farklı olduğunu gördüm ve gözlerime inanamadım. Eğitmenimiz aslında orijinal bir tango eğitmeni değildi ve bizlere daha ziyade koreografik tango figürleri öğretiyordu. Bu metod, tangonun doğaçlama sosyal dans deneyiminden oldukça uzaktı ve derslerde lider/takipçi rollerini içeren enerji sistemini hiç öğrenmemiştik. Hal böyle olunca, bir yandan yine kulüpten arkadaşlarımla ezberimde yer alan figürlerle dans ediyor, bir yandan da bu farklı dans eden diğer yetişkin dansçıları izliyordum. Hakan adında bir arkadaşım vardı ve tanımadığımız yabancı kadınlarla dans etmek için birbirimize gaz verdik. "Sen şuradaki kadınla dans et, ben şurada oturan kadınla dans edeceğim" tarzında birbirimize sözler verdik. Dansa kalkıp oturduktan sonra birbirimize ne hissettiğimizi özetliyorduk. İkimiz de adeta çuvallıyorduk çünkü kadınlar bizim enerjilerimizi anlamıyorlardı. Hem biraz utangaç hem de heyecan dolu kısa tandalarımız oldu.
Gecenin sonuna doğru köşede oturan, orta yaşlı, iyi giyimli ve bize göre o gece orada dans eden en iyi kadını art arda dansa kaldırmaya karar verdik. Kağıt üstünde çılgınca görünen bir fikirdi çünkü kadın hem çok şıktı hem de iyi bir dansçıydı, bizimle dans etme olasılığı düşüktü. İlk olarak ben gözümü kararttım ve kadının yanına giderek "dans edebilir miyiz?" diye bir soru sordum. Kadın gülümseyerek uzattığım elimi tuttu ve "tabii ki" dedi. Piste geçerek dans etmeye başladık. Hatırladığım şey onunla dans ederken hata yapmaktan korktuğumdu. Neyse ki o gece dans ettiğim ilk yabancı kadın olmadığı için en azından kısa sürede edindiğim tecrübeyle yanlış enerjiler vermemeye gayret gösterdim. Yaptığım her harekette gülümsüyor ve anaç bir yaklaşımla benimle dans etmekten keyif alıyordu. Dansımız bittikten sonra yaşımın küçük olduğunu fark ederek birkaç soru sordu. Bu sırada kendisi de bana ismini bahşetti: Kıvılcım.
Kıvılcım Hanımla dansımız bittikten sonra arkadaşım Hakan da sözleştiğimiz gibi onunla dans etti. Benimle benzer süreçleri yaşadı, hata yapmadan dans etmeye gayret etti. Dans bittiğinde Kıvılcım Hanım tıpkı benimle yaptığı gibi ayaküstü onunla da sohbet etti. Köşeye geçip yerine oturduktan sonra beni ve Hakan'ı yanına çağırdı, çok sevecen ve son derece kibar bir tavırla uzun uzadıya tangoyu bize anlatmaya koyuldu.
Sorun şu ki: biz dans kulübünde aslında 'gerçek tangoyu' öğrenmemiştik. Tangonun ezbere dayalı bir dans olmadığını, bir lider ve takipçiden oluşan rollerinin olduğunu, müzikle uyumlu bir şekilde doğaçlama yapılan bir dans olduğunu söyledi. Çılgın figürlerin belki de danstaki en önemsiz şey olduğunu, kendisiyle dans ederken yapmaya çalıştığımız bazı zor hareketlerin öğrenilmesinin en az 2-3 yıl sonra olduğunu bize bahsetti. Normal şartlarda tangodaki ilk 6 aylık eğitimin yalnızca yürüyüşle geçtiğini, dans ederken asıl önemli olanın sarılma, konfor ve uyum olduğunu bizlere nazikçe anlattı. Kıvılcım Hanım konuştukça Hakan ile birbirimize bakıyor ve tangonun ne kadar uzun ve meşakatli bir yol olduğunu anlamaya başlıyorduk. Bu sohbet milonganın sonuna dek devam etti. Kıvılcım Hanım zamanının büyük bölümünü bize -iki genç üniversite öğrencisine- tangoyu anlatarak geçirdi, biz de şaşkın suratlarla kendisinden dinledik.
Bu uzun sohbetten sonra bir karar vermemiz gerekiyordu. Çünkü halihazırda yaptığımız dansa tango denemezdi. Hakan o geceden sonra tangoya küstü, bıraktı, daha fazla devam etmedi. Ben ise o sohbetten sonra tangocu olmaya karar verdim. Ertesi gün ilk iş bir tango okulu buldum ve kısa süre sonra da dans kulübündeki eğitimimi terk ederek doğru tango eğitimini gerçek bir tango eğitmeninden almaya başladım.
Geriye dönüp baktığımda hayatımdaki ilk dönüm noktasının o gece o milongaya gitmek ve Kıvılcım Hanımla dans etmek olduğunu düşünüyorum. Kıvılcım Hanım ne olağanüstü biriydi ki; yaşımız çok küçük ve dans seviyemiz son derece kötü olmasına rağmen bana ve arkadaşıma o gece saatlerce zaman ayırabildi. Böyle bir şeyi kaç kişi yapabilirdi? Kendimi bu konuda ne kadar şanslı hissetsem azdır.
2016 Aralık ayındaki o soğuk Cuma gecesinin ardından Kıvılcım Kalaba Hanım ile yıllar içinde birçok kez bir araya geldik, sonraları defalarca kez dans ettik. Kendisiyle her görüşmemizde Milongahane'deki o gece için kendisine her defasında teşekkür ettim. O da benim tangodaki gelişimimden dolayı her defasında beni takdir etti, tango kariyerimde her zaman bana destek oldu. Kendisine minnettarım.
Bir Kıvılcım ile başlayan tango serüvenimin alevinin hiç sönmemesi dileğiyle.
Comments